Sayın Konferans Katılımcıları,
Sizi “İslamofobi: Önyargının İfşa Edilmesi ve Damgaların Yok Edilmesi” konulu Bakü’de düzenlenen uluslararası konferansta selamlıyorum.
Bugünkü konferans, Birleşmiş Milletler tarafından “İslamofobi ile Uluslararası Mücadele Günü”nün ilan edilmesinin üçüncü yıldönümüne ithaf edilmiştir. Ülkemizde geleneksel olarak düzenlenen bu önemli etkinlik, insanlığı endişelendiren İslamofobi sorununa dikkati artırmaya hizmet etmektedir.
Azerbaycan, İslamofobi ile mücadeleye ilişkin BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen kararları memnuniyetle karşılamakta ve belgelerde belirtilen tedbirlerin ivedilikle hayata geçirilmesi çağrısında bulunmaktadır.
Ne yazık ki, İslamofobi son dönemde küresel düzeyde daha belirgin ve sistematik bir karakter kazanmaya başlamıştır. Şu anda bu olumsuz eğilim, herhangi bir ülkeyle sınırlı kalmayıp dünyanın birçok yerinde gözlemlenmektedir. İslam’a karşı düşmanlık, Müslümanlara karşı nefret ve hoşgörüsüzlük, anti-İslam ruh hali giderek büyük bir ivme kazanmaya başlamış ve daha da keskinleşmektedir.
İslamofobi, gündelik hayatta Müslümanlara karşı ırkçılık ve ayrımcılık, nefret söylemi, fiziksel saldırılar, medya ve sosyal medya platformlarında damgalama, kurumsal ayrımcılık ve diğer biçimlerde kendini göstermektedir. Bu tür adaletsiz ve önyargılı tutum, Müslümanların topluma entegre olmalarına ve kendilerini onun eşit haklara sahip bir üyesi gibi hissetmelerine büyük bir engel oluşturmaktadır.
Vaktiyle köle ticaretiyle uğraşan, işgal ve sömürgecilik politikası yürüten, soykırımlar işleyen, şimdi ise kendilerini insan haklarının bekçisi olan demokratik ülkeler olarak tanıtan bazı ülkelerde, bugün İslamofobi bir nevi devlet politikasına dönüşmüştür. Bu ülkelerde, seküler değerlerin savunulması adı altında Müslümanların haklarını ve inanç özgürlüğünü kısıtlayan yasalar kabul edilmekte, onların eğitim alma, konut sahibi olma, işle temin edilme ve diğer hakları çiğnenmektedir.
Aynı zamanda, Muhammed Peygamberi (s.a.v.) aşağılayan hareketler, kutsal Kur’an-ı Kerim’in yakılması, camilere ve ibadethanelere karşı saldırılar, Müslüman mezarlıklarının vandalizme maruz kalması ve diğer hareketler, Müslümanların hislerini tahkir etmeye yönelik ve sayısı giderek artan anti-Müslüman olaylar sırasındadır. “İfade özgürlüğü” adı altında İslam dinine ve Müslümanlara karşı saldırılar kabul edilemezdir.
Üzücü olan, İslamofobi gibi evrensel bir bela ve tehlikeye karşı mücadele edilmek bir yana, hatta bazı ülkelerde yayılması teşvik edilmektedir. İslam dinini ve Müslümanları Batı kimliğine ve değerlerine tehdit olarak göstererek insanların hislerini ve düşüncelerini yöneltmeye çalışan radikal akımların ve aşırı sağcı partilerin hayranlarının sayısı giderek artmakta, onların temsilcileri parlamentolarda daha çok yer kazanmaya başlamaktadır. Aynı zamanda Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi gibi kurumlar önyargı ve çifte standartlara öncelik vererek anti-Müslüman ruh halini telkin etmektedirler.
İslamofobinin yayılmasına ivme kazandıran diğer faktörlerden biri de kamuoyunun oluşturulmasında ve Müslümanların olumsuz imajının yaratılmasında yıkıcı bir rolü olan bazı medya organlarının faaliyetidir. Bu medya kuruluşları, kasıtlı olarak aşırıcılık, terörizm ve bu gibi kavramları İslam’la özdeşleştirerek dinimize karşı önyargılı bir algı yaratmakta, dinimizi bir tehlike kaynağı olarak aşılamakta ve ona terör damgası vurmaya çalışmaktadırlar. Ülkenin kamusal-siyasi ve sosyo-ekonomik hayatında mevcut sorunları İslam ve Müslümanlarla ilişkilendirerek toplumda güvensizlik ve korku hislerini alevlendirmektedirler.
Azerbaycan, İslamofobi ile yüzleşmiş ve bugün de ondan acı çeken ülkelerden biridir. Topraklarımızın otuz yıllık işgali döneminde halkımıza karşı Hocalı Soykırımı işlenmiş, etnik temizlik yapılmış ve bunun sonucunda bir milyondan fazla soydaşımız mülteci ve zorunlu göçmen durumuna düşürülmüştür. Arazilerimize milyona yakın mayın döşenmiş, urbisit, kültürisit ve ekosit suçları işlenmiştir. Ancak, ne yazık ki, Batı’daki bazı çevreler sırf dini taassup ve İslamofob bir tutum sergileyerek Ermenistan tarafından topraklarımızın işgaline göz yummuş, çatışmanın gerçek mahiyetini tahrif etmiş, onu dini zeminde bir çatışma olarak sunmaya çalışmışlardır.
İşgal döneminde, evrensel öneme sahip çok eski tarihi-kültürel anıtlarımız, özellikle İslam dinine ait anıtlar, ziyaretgahlar, camiler, türbeler, mezarlıklar yıkılmış, tahkir edilmiş, yerle bir edilmiştir. Bir dizi kültürel miras objesi yağmalanmış, bunların işlevi değiştirilmiş, aidiyeti sahteleştirilmiştir. Şu anda işgalden kurtarılmış topraklarımızda yürütülen geniş çaplı yeniden yapılanma çalışmaları çerçevesinde yıkılmış camilerimiz ve dini anıtlarımız restore edilmekte, yenileri inşa edilmektedir.
Ne yazık ki, soydaşlarımızın kovulduğu ve tarihi topraklarımız olan Batı Azerbaycan’da da halkımızın zengin maddi-manevi mirasını bilinçli ve planlı bir şekilde tamamen yok etmek veya sahteleştirmek, Azerbaycanlıların tarihi-etnik topraklarındaki izlerini yok etmek politikası izlenmektedir.
Birkaç gün önce Kafkas Müslümanları İdaresi’nin Kazılar Şurası’nın toplantısında İrevan kadılığının faaliyetinin yeniden başlatılması hakkında kararın kabul edilmesi, tarihi adaletin sağlanması, Batı Azerbaycan’da yer alan kültürel ve dini-manevi mirasımızın yok edilmesi hakkındaki gerçeklerin dünya kamuoyuna duyurulması yönünde atılan önemli bir adımdır.
Sınırlı sayıda monoetnik ülke hariç, dünya ülkelerinin çoğu çok milletli ve çok dinli toplumlardan oluşmaktadır. Bunu dikkate alarak, farklı milletlerin, etnik grupların ve dinlerin temsilcilerinin karşılıklı diyalog ve anlayış ortamında yaşaması, ülkede vatandaş barışı ve vatandaş dayanışması açısından özel bir öneme sahiptir. Azerbaycan’ın bu alandaki olumlu tecrübesi, bir dizi ülke için örnek teşkil edebilir.
İslam dünyasının ayrılmaz bir parçası olan Azerbaycan, farklı dinlerin, kültürlerin temsilcilerinin tarih boyunca kardeşlik ve dostluk ortamında yaşadığı bir ülkedir. Bu tür örnek ilişkilerin teşekkülünde ve gelişiminde, evrensel değerlerin taşıyıcısı olarak İslam dini müstesna bir rol oynamıştır. Azerbaycan halkı bugün de kendi zengin hoşgörü ve çokkültürlülük geleneklerini koruyor, medeniyetlerarası diyaloğa, İslam dayanışmasına kendi katkılarını sağlıyor, İslam değerlerinin dünyada tanıtımı yönünde ciddi adımlar atıyor.
İslam, barış, dayanışma ve merhamet dinidir. Ona karşı yürütülen karalama kampanyalarına rağmen, İslam yüksek ahlaki değerleri, adaleti, hayırseverliği temsil eden ve milyarlarca insan için manevi dayanak ve rehber rolünü oynayan bir din olarak kalmaya devam ediyor.
Hazırki küresel çağrılar ve krizler, İslam dünyasının yüzleştiği yeni sınavlar ve zorluklar, aynı zamanda İslamofobi eğilimlerinin artması, dinimizi gözden düşürme çabaları, Müslüman ülkeler arasında dayanışmanın ve birliğin güçlendirilmesini, karşılıklı desteğin gösterilmesini oldukça kaçınılmaz kılmaktadır. Tüm Müslüman dünyasını rahatsız eden İslamofobi ile mücadele etmek için, tek bir cepheden çıkış yapmak, bu adaletsizliğe ve zararlı eğilimlere itiraz sesimizi birlikte yükseltmek lazımdır.
Konferansın çalışmalarına başarılar diliyor ve onun İslamofobi ile mücadeleye, İslam dini ile ilgili önyargının açığa çıkarılması ve damgaların yok edilmesi işine değerli bir katkı sağlayacağına dair inancımı ifade ediyorum.